Özbekistan Turları: Taşkent, Semerkant, Buhara, Hiva

  • “Dalvarzintepa” arkeolojik turu (8 gün/7 gece)

    Tur programi: Taşkent – Termiz – Dalvarzintepa – Semerkant – Taşkent


    Süre: 8 gün/7 gece


    Hareket şekli: Karayolu ve uçak


    Ziyaret edilecek şehirler (geceler): Taşkent (2) – Semerkant (1) – Termiz (1) – Dalvarzintepa (3)

     

    Sezon: Yil boyunca


    Konaklama: tek ve iki kişilık odalar


    Açiklama: Özbekistan turistik şehirleri gezilmesi. Surkhandarya bölgesi arkeolojik kazılarını ziyaret etmek için en iyi tur programı

  • Halı turu (8 gün/7 gece)
  • “Özbekistan’ın Seramik Dünyası” Turu (12 gün/11 gece)

    Tur programi: Taşkent – Fergana – Margilan – Riştan – Kokand – Kuva – Andican – Taşkent – Urgenç –  Hiva – Buhara – Gijduvan – Semerkant – Taşkent


    Süre: 12 gün/11 gece


    Hareket şekli: Karayolu ve uçak


    Ziyaret edilecek şehirler (geceler): Taşkent (3) – Fergana (3) – Margilan – Riştan – Kokand – Kuva – Andican –  Hiva (1) – Buhara (2) – Gijduvan – Semerkant (2)

     

    Sezon: Yil boyunca


    Konaklama: tek ve iki kişilık odalar


    Açiklama: Özbekistan turistik şehirleri gezilmesi. Tur paketi seramik sanatı, tarihi ve arkeolojik bileşenlerden oluşur. Özbekistan’ın anıtları ve seramik stüdyoları ziyareti için en iyi tur paketi.

  • Budist Tur (8 gün/7 gece)
  • Kombine tur IV. Özbekistan ve Türkmenistan (10 gün/9 gece)

    Travel itinerary: Tashkent – Urgench - Khiva – Kunya Urgench – Khiva – Urgench - Bukhara - - Shahrisabz -Samarkand – Tashkent – Chimgan - Tashkent.


    Duration: 10 days, 9 nights

Travel services

Iletişim

Merkez Ofisi: 
Asaka sok. No: 34A, Taşkent 100000, Özbekistan 
tel.: (+99871) 2680020, 1400004
faks: (+99871) 1400626
e-mail: info@uzintour.com, uzintour@hotmail.com
Istanbul Ofisi: 
Topcular mh. Rami Kışla cd. Vantaş Plaza No: 58 Eyüpsultan İstanbul
Tel : 0533 517 85 99, 0212 612 89 68
Fax: 0212 612 45 09
e-mail: info@taskent.biz

Ünlü Insanlar

Emir Timur

Timur (Çağatayca:تیمور - Tēmōr, ‘demir’) batıda bilinen ismiyle Timurlenk Büyük Timur İmparatorluğu’nun kurucusu. 

Adının manası

Arap harfleriyle تیمور diye yazılan sözün günümüz Türk lehçelerinde söylenişi şöyledir. Türkçe, Azerice, Türkmence, Tuvacada Demir, Özbekçe, Kazakça, Kırgızca Temir, Tatar ve Başkurt Türkçesinde ise Timir olarak yazılmaktadır. Fars dili ile Timurlenk, Osmanlı dili ile Aksak Timur, günümüz Orta Asya Türklerinde Amir/Emir Timur olarak bilinir.

Kimliği
Moğol bir aileden gelen Timur, Babası "Muhammed Taragay" bir Moğol aşireti olan Barlasların lideriydi, annesi tarafından moğol olmadığı için "Han" ünvanı yerine "Emir" ünvanını kullanırdı Timur Cengiz Han soyundan olanlara damat olduğu için kendisine damat anlamına gelen emir Gurkani ünvanı veriliyor. 1336 senesinde Maveraünnehir’de Semerkand’la Belh arasında Keş(diğer adıyla Şehrisebz) kasabasında doğdu. Timur, babasının vefâtından sonra emirler arasında geçimsizlikler yüzünden memlekette anarşinin hâkim olması üzerine siyâsete karıştı. Mâveraünnehir Hâkimi Emir Hüseyin ile birlikte Doğu Türkistan Hükümdarı Tuğluk Timur’a karşı mücadele verdiler. Türk dilini ve kimliğini benimsemiştir. Ayrıca Türk-Fars geleneklerini(örnein divan teşkilatı) devlete ve günlük yaşamda benimsetmiştir. Saltanatı sırasında Türk edebiyatı büyüme ve gelişme göstermiştir. Çağatay Türkçesini Farsça ile birikte resmi dil haline getirimiştir 

Askeri yaşamı

Timur, 1360'ta Maveraünnehir'de önemli bir üne sahip oldu. Çağatay Hanlığında önemli bir başarı kazandı ve kendi imparatorluğunu kurdu.

1369’da, Emir Hüseyin ile arası açılan Timur, onun ölümünden sonra Mâverâünnehir’e tek başına hâkim oldu ve Semerkand’a gelerek tahta çıktı. Timur, yedi senede İran’ı hâkimiyeti altına aldı. Azerbaycan, Irak-ı Acem ve Irak-ı Arab’ı ele geçirdi. Yine 1371 ve 1379 yıllarında yaptığı seferlerle Harezm’i kendine bağladı. Timur, 1389’a kadar beş sefer yaparak Uygurları itaat altına aldı. Mülteci Altınordu Prensi Toktamış’a yardım edip, destekleyerek Altınordu hükümdarı yaptı. Toktamış Han, Emir Timur'a ihânet edince, 1390 ve 1391’de onu iki kere mağlup etti. İtil Irmağı doğusuna hâkim oldu.

Mezarının açılması

19 Haziran 1941'de Sovyet antropolog Mikhail Gerasimov, Timur'un bedenini inceledi. Ancak Timur'un mezarını açmadan önce protestolarla karşılaşmıştı ve mezarın lanetli olduğuna dair geniş bir inanış vardı. Anıt mezarında her kim olursa olsun Timur'un mezarını deşerse ülkesine savaş şeytanlarının dolacağını söyleyen bir yazı vardı.

Timur'un mezarı Gur Emir

Daha sonra Hindistan üzerine de sefer açıp, 1399’da Kuzey Hindistan’ı zaptetti. Yaptığı bütün savaşları kazanan Emir Timur, 1400'de Ermenistan ve Gürcistanı,1401-1402’de Suriye’yi aldı. Halep ve Şam'ı da aldıktan sonra Memlüklüleri bozguna uğrattı ve 1401 Haziranında Bağdat'ı ele geçirdi. Daha sonra Yıldırım Bayezid ile yaptığı 1402 Ankara Savaşı sonunda bazı Osmanlı topraklarını hâkimiyeti altına aldı ve Osmanlıda 12 yıl sürecek Fetret Devri'nin başlamasına neden oldu. Böylece Çin’e ve Delhi’ye kadar bütün Asya’yı, Irak, Suriye ve İzmir’e kadar Anadolu’yu aldı. 200.000 kişilik bir ordunun başında Çin’e sefere giderken Şubat 1405’te Sir Derya yakınlarındaki Otrar'da öldü.

Timur, pek çok medrese ve kütüphane yaptırdı. Bilhassa Semerkant şehrini imar etti. Burada pek çok sanat eserleri yaptırarak, Semerkant'ı örnek ve zengin bir şehir hâline getirdi. Tüzükât-ı Tîmûr adıyla yasalar çıkardı ve kendi tarihini kendi yazdı. Çağatay dilinde yazdığı bu kitaplar Farsça'ya ve Avrupa dillerine de tercüme edildi. Avrupa edebiyatında kendisine geniş yer verilmiş, 16. yüzyıldan itibaren hakkında pek çok eser neşredilmiştir. Bu eserlerin pek çoğunda Timur'dan iyi kalpli ve büyük hükümdar olarak bahsedilmektedir. Osmanlı hükümdarı I. Bayezid ile harp ettiği için bazı Osmanlı tarihçileri onu kötülemektedir. Ancak Timur, Ankara Savaşı'ndan sonra Hıristiyan şövalyelerini İzmir’den uzaklaştırmıştır. Timur öncesinde Türkistan Türkleri göçebeydi. Timur, Mâverâünnehr’i şehirleştirdi. Obaları iskan etti. Su kanalları inşasıyla toplumu tarıma geçirdi. Büyük şehirleri ticâret yollarına bağladı. Fetihleriyle âlimleri, sanatkarları Orta Asya’ya topladı. Ayrıca Timur bizzat komuta ettiği hiç bir savaşı kaybetmemiştir.

Timur, Teftazani gibi âlimleri meclisinde bulundurur, nasihatlerini dinlerdi.

Zamânında Fadlullah-ı Hurûfî tarafından kurulan ve "Hurûfîlik" adı verilen fırka mensupları yayılmaya başladı. Kendisini tanrı îlân ederek bütün dinleri reddeden, Fadlullah’ı, oğlu Miranşah’a emir vererek 1393’te öldürttü. Tekkelerini dağıttı. İslâm ülkelerindeki bu kişilerin çoğunu uzaklaştırdı.

Ali Şir Nevai (1441 - 1501)

1441'de Herat'ta doğdu. Babası Timur'un meliklerinden Sultan Ebu Said'in veziri Kiçkine Bahşi idi. Ali Şir Nevai'nin ilk eğitimini babası verdi. Daha sonraki eğitimine Horasan ve Semerkant'ta devam etti. Sultan Hüseyin Baykara ile okul arkadaşı idi. Hatta okurken aralarında kim devlet idaresine geçerse diğerini unutmamak üzere sözleşmişlerdi. 

Sultan Hüseyin Baykara, Herat'ta yönetimin başına geçince sözleştikleri gibi Ali Şir Nevai'yi aradı. Onun Semerkant'ta olduğunu öğrendi ve Maveraünnehir Meliki Ahmet Mirza'ya bir mektup yazarak Ali Şir Nevai'yi kendisine göndermesini istedi. Ali Şir Nevai, Ahmet Mirza'nin adamları tarafından Herat'a götürüldü. Sultan Baykara onu önce mühürdar yaptı daha sonra vezirlik görevine tayin etti. 

Görevi sırasında bol bol kitap okumak, ilim çevreleriyle sohbet etmek ve araştırma yapmak imkanı bulan Ali Şir Nevai, bir süre sonra yaptığı işten sıkılmaya başladı. İstifasını Hüseyin Baykara'ya sunduysa da kabul edilmedi. Aksine Esterabad Valiliği'ne tayin edildi. Ali Şir Nevai, valilik görevinde fazla durmadı ve 1490 yılında ayrıldı. 

Valilik görevinden ayrıldıktan sonra bilim ve sanat konularında yoğunlaşan Ali Şir Nevai, 1501 yılında doğduğu şehir olan Herat'ta vefat etti. 

Şiirlerini Türkçe ve Farsça yazan Ali Şir Nevai, Arapçayı da çok iyi öğrenmişti. Meşhur ilim adamlarından Molla Cami, onun şiir arkadaşlarındandır. Kaşgarlı Mahmut'tan sonra Türk diline en büyük hizmet eden kişi olarak tanınan Ali Şir Nevai, Muhakemet-ül Lügateyn adlı kitabında Türkçe ile Farsça'yı karşılaştırarak pek çok yerde Türkçe’nin üstünlüğünü savunmuştur. Nevai, bu kitabını Türkçe’yi bırakarak eserlerini Farsça verenlere ithafen yazmıştır. Ali Şir Nevai, Türkçe yazdığı şiirlerinde Nevai, Farsça yazdığı şiirlerinde ise Fani mahlaslarını kullanmıştır. 

Ali Şir Nevai'nin dördü Türkçe, biri de Farsça olmak üzere beş ayrı divanı vardır. Türkçe divanlarının genel adı Hazain-ül Maani'dir. Türkçe divanlarını, Garaibü’s-Sağir, Nevadir-üş Şebab, Bedayi-ül Vasat ve Fevaidü’l- Kiber adları altında yazmıştır. 

Beş mesnevisinden meydana gelen Hamse'si ile Türk edebiyatında ilk hamse yazan Ali Şir Nevai’nin divanlarından hariç 18 ayrı eseri daha vardır. 

Matematiğin Kaşifi: El-Harezmi

Tam adı; Ebu Abdullah Muhammed İbni Musa El Harezmi. Genel kabulle Ortaçağ İslam dünyasının en büyük bilimsel yeteneklerinden biri! Batı Türkistan’da ki Aral gölü güneyinde bulunan Harezm bölgesinde 780 yılında dünyaya gelip, 850 ‘de da Bağdat’ta vefat etmiştir. Üç oğlu vardır ve hepsi de matematik üzerinde çok önemli çalışmalar yapmışlardır.

Çağına göre üstün özellikler taşıyan eserlerinin en ilginç yönlerden birisi de, açıların sinüs gibi trigonometrik fonksiyonlarla ifade edildiğini gösteren bazı tabloların bulunmasıdır.

10. yüzyılda yaşıyan ve tüm dünyaya isminin (El Harezmi – Al Khrawarizmi) Latince telaffuzunu “algoritma” olarak zikrettiren bu Müslüman Türk alimi, cebir matematiğinin de kurucusudur. Zaten cebir kelimesi de Harezmi’nin (El Kitab’ül Muhtasar Fi Hisab’il Cebri ve’l Mukabele ) “Cebir ve denklem hesabı üzerine özet kitap” adlı eserinden gelir.

El Yazmasi Cebir Kitabı

Harezmi, cebir denklemlerinin çözümünde kare ve diktörgen şekillerden yararlanır. Denklem çözümlerinde bu geometrik şekilleri kullandığından , denklemlerde hep artı işaretli terimler göz önünde tutulur.Kare bilinmeyeni, dikdörtgen ise bilinmeyenin sabit bir katını temsil eder. Denklem çözümleri daima pozitif değerler içindir.

El-Harezmi, ikinci dereceden denklemlerin çözülmesi için geometrik modeller de kullanır.Fakat bu çözümleme yöntemleri, malesef ki Türkiyede neredeyse hiç bir ders kitabında gösterilmez. İkinci derece denklemlerin çözümünü çok sade, anlaşılır ve sistematik biçimde yazmıştır. Çözümleri adım adım sistemli bir sıra ile vermiş olması, – isminin Latince telaffuzu ile - ‘algoritma’ yöntemlerinin ortaya çıkması sağlamıştır. Günümüzde dünyasının vazgeçilmez parçası bilgisayarların programlama dilleri, Harezmi’nin algoritmik yöntemleri esas alınarak yazılmaktadır. Dolayısı ile günümüz programcılığının ve daha bir çok şeyin temelinde Harezmi’nin de olduğunu söylemek mümkündür.

Muhammed Bin İsmail İmam Buhari

Kur’ân-ı kerîmden sonra dünyânın en kıymetli kitabı olan Sahîh-i Buhârî adıyla meşhur olan hadis kitabını yazan büyük hadis âlimi. İsmi, Muhammed bin İsmâil olup, künyesi Ebû Abdullah’tır.

Hadis ilminde yüksek derecede olup, 300.000’den fazla hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezbere bilen bir âlim olduğu için "İmâm", Buharalı olduğu için "Buhârî" denilmiş, İmâm-ı Buhârî ismiyle meşhûr olmuştur. 810 (H. 194) senesinde Buhârâ’da doğdu. 870 (H. 256) senesinde Semerkant’ın Hartenk kasabasında vefât etti. Küçük yaşta babasını kaybeden Buhârî, ilk tahsiline doğum yeri olan Buhârâ’da başladı. Duâsı makbul sâlihâ bir hanım olan annesi, onun ve kardeşinin yetişmesi için gayret sarf etti. On yaşından îtibâren hadis âlimlerinin derslerine devâm etti. On beş yaşına girmeden 70.000 hadîs-i şerîfi ezberledi. Hadis ilminde kısa sürede o derece ilerledi ki, hocaları ile karşılıklı ilmî münâzaralarda bulunmaya başladı. Nitekim hocası Dâhilî, bâzı hadîs rivâyetlerindeki eksikliklerini onun yardımıyla tamamlamıştır. On altı yaşındayken Abdullah bin Mübârek ve Vekî bin Cerrâh’ın kitaplarını ezberledi. Fıkıh ilminde, müctehitlerin bildirdiklerini öğrendi. Sonra annesi ve kardeşiyle birlikte hacca gitti. Hac farîzasını îfâ ettikten sonra annesi ve kardeşi Buhârâ’ya döndüler, İmâm-ı Buhârî ise, Mekke’de kalıp, hadîs-i şerîf toplamaya başladı. On sekiz yaşındayken Sahâbe ve Tâbiîn fetvâlarını topladı. Abdullah bin Zübeyr el-Hamîdî’den Şâfiî fıkhını öğrendi. Bu arada Medîne-i münevvereye gidip Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kabr-i şerîfini ziyâret edip, geceleri kabr-i şerîf başında Târih-ul-Kebîr kitabını yazdı. Mekke ve Medîne’den başka, Bağdat, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbur, Belh, Merv, Askalan,Dımeşk, Hums, Rey ve Kayseriyye gibi ilim merkezlerini dolaşıp, hadis âlimleriyle görüşüp binden fazla âlimden hadis ve diğer ilimleri öğrenip nakletti.

Kuvvetli zekâya ve hâfızaya sâhib olan İmâm-ı Buhârî, işittiği hadîs-i şerîfi hemen ezberliyordu. Onunla hadîs-i şerîf dinleyenler yazdığı hâlde, o, yazma ihtiyâcını duymuyordu. Muhammed bin Selâm el-Bîkendî, İbrâhim bin el-Eş’âs, Ebû Âsım eş-Şeybânî, Abdurrahmân bin Muhammed bin Hammad, Hâlid bin Mahled, Ebû Nasr-il-Ferâdisî, Abdân bin Osmân el-Mervezî, Ali bin el-Medînî, Ahmed bin Hanbel, Yahyâ bin Ma’în, İshak bin Râheveyh, Süleymân bin Harb, Abdullah bin Zübeyr el-Hâmidî gibi hocalar elinde yetişti.

Buhârî, ilim tahsilini bitirdikten sonra, Mısır’dan Mâverâünnehr’e kadar tanınmış ilim merkezlerinde hadis ve çeşitli ilimler okuttu. Derslerinde binlerce talebe bulunurdu. Kendisinden 70.000’den fazla talebe hadis dinlemiştir. Bunlar arasında, Tirmizî, Nesâî, Ebû Zür’a ve Ebû Bekr bin Huzeyme, İbn-i Ebî Dâvûd, Muhammed bin Nasr-ul-Mervezî, Müslim bin Haccâc, İbn-i Ebiddünyâ gibi büyük ve tanınmış hadis âlimleri de vardı. Binlerce talebe yetiştirdikten sonra Nişâbur’a oradan da Buhâra’ya döndü. Bir müddet Buhâra’da kalıp, hadis ve ilim öğretmekle meşgul oldu. Bir rivâyete göre Buhâra vâlisi çocukları için özel ders verilmesini, buraya kimsenin girip, dersi dinlememesini istedi. Buhârî cevâbında; "Ben bir kısım kimseleri hadis dinlemekten men edip, birkaç kişiye hadis öğretmem." buyurdu. Bu durum vâliyle arasının açılmasına sebeb oldu. Buhâra’dan ayrıldı. Allahü teâlâya, şikâyet yoluyla vâlinin verdiği sıkıntıyı arz etti. Duâsı kabûl olup, aradan bir ay geçmeden vâli azledildi, zindana atıldı. Bu arada Semerkantlılar kendisini dâvet ettiler. Giderken yolda, Semerkantlılardan bir kısım insanların isteyip, bir kısmının istemediği haberini alınca, Hartenk köyünde kaldı. İşin iç yüzünü öğrenmek istemişti. İnsanların bu hâlinden kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Teheccüt namazından sonra ellerini açıp; "Yâ Rabbî! Yeryüzü bu genişlikle bana dar oldu. Beni tarafına al!" diye duâ etti. O ay, orada hastalandı ve 870 yılının Ramazan bayramı gecesi Semerkant’tan 72 km uzaklıkta olan Hartenk’de vefât etti. Mezarı oradadır.

İmâm-ı Buhârî, çok cömerd olup, herkese iyilik ederdi. Fakîrlere çok sadaka verir, talebelerinin ihtiyaçlarını bizzat karşılardı. Bayram günleri hâriç bütün yılını oruçla geçirirdi. Haramlardan ve şüphelilerden dâima kaçar, gıybetten çok korkardı. "İsterim ki Rabbime kavuştuğumda hiç gıybet etmemiş olayım ve böyle bir şey için kimse beni aramasın." buyururdu. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkar ilim ve ibâdetle meşgul olurdu. Kur’ân-ı kerîmi üç günde bir defâ hatmederdi.

Hadis ilminin ve hadis âlimlerinin önderi olan İmâm-ı Buhârî, yüz binlerce hadîs-i şerîfi ezberlemişti. Hadîs-i şerîfleri metinleri ve senetleriyle ezbere bilirdi. Hadîs-i şerîflerin râvîlerini çok inceler dînin emirlerine uymayan, edeplerini gözetmeyen, ahlâkında bir kusur olanların rivâyet ettiği hadîs-i şerîfleri almazdı. Hadîs-i şerîfin metnini ezberlediği gibi, o hadîs-i şerîfi rivâyet eden kimselerin, künyelerini, doğum ve ölüm târihlerini, ahlâk ve yaşayışlarını, kimden rivâyette bulunduklarını, o râvîden başka kimlerin hadîs-i şerîf aldığını öğrenir ve ezberlerdi. Bir kimse hadis rivâyetinde ve râvîlerin senedinde hatâya düşse, hemen İmâm-ı Buhârî’yi bulup sorar ve doğrusunu öğrenirdi. Gittiği her yerde, etrâfı hadîs-i şerîf almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup taşardı. İmâm-ı Buhârî’nin hadis ilmindeki rumuzu "HI" harfidir. Aynı zamanda tefsir ve kelâm ilimlerinde de üstâd olan İmâm-ı Buhârî’nin tefsire dâir bildirdiği rivâyetler tefsir âlimlerinin eserlerini süslemektedir. Kelâm ilmine dâir eserler de yazmıştır.

Eserleri:
1) Câmi-us-Sahîh: En büyük ve en meşhur eseridir. Sahîh-i Buhârî ismiyle de tanınır. İslâm âlimleri söz birliğiyle; "Kur’ân-ı kerîmden sonra en sahih kitap Sahîh-i Buhârî’dir." buyurmuşlardır. İmâm-ı Buhârî bu kitabı Mescid-i Harâm’da yazdı. Her hadîs-i şerîfi kitâbına yazmadan önce istihâre yapmıştır. Gusl edip, Kâbe’de makâmın gerisinde iki rekat namaz kılıp, koyduğu sağlam usûllere göre sahih olduğu kesin olarak belli olan hadîs-i şerîfleri yazmıştır. Bu kitabı müsveddeden temize çekme işini de Medîne-i münevverede Peygamber efendimizin kabr-i şerîfi ile minberi arasında bulunan Ravda-i Mutahherada yaptı. Bu eserini nasıl yazdığını kendisi şöyle anlatmıştır: "Câmi-us-Sahîh kitâbını, 600.000 hadîs-i şerîf arasından seçtim. Her hadîs-i şerîfi kitaba koymadan önce gusledip, iki rekat namaz kılıp, istihâre yaptım. Ondan sonra hadîs-i şerîfi kitaba koydum. Bunları yapmadan hiçbir hadisi yazmadım. 7275 hadîs-i şerîf olan bu kitabı on altı yılda tamamladım."
Kütüb-ü Sitte adı verilen altı sahih hadis kitabının en başta geleni olan Sahîh-i Buhârî’nin, Ali el-Yünûnî tarafından el yazmasıyla çoğaltılan metni mûteber olmuştur. Bu nüshanın aslı Kâhire’de Akboğa Medresesi Kütüphânesindedir. Sahîh-i Buhârî’nin birçok şerhleri ve baskıları yapılmıştır. 1894’te Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından Mısır’da yaptırılan iki cilt baskısı pek nefis, ciltlenmiş, altın tuğra ve nukûş ile süslenmiştir. Bu baskı Bulak’ta Emîriyye Matbaasında yapıldı. Zeynüddîn Ahmed Zebîdî, mukarrer rivâyetleri birleştirerek Buhârî-i Şerîf Tecrid-i Sarîh ismiyle kısaltılmıştır.
2) Târih-ul-Kebîr, 3)Târih-ul-Evsat, 4)Târih-us-Sagîr (Bu üç eser hadis râvîlerinin hayatlarını ve hadis ilmindeki yerlerini ihtivâ etmektedir.), 5) Kitâb-u Duafâ-is-Sağîre: Zayıf râvîlerin hallerinden bahseder. 6) Et-Târih fî Mârifeti Ruvât-ül-Hadîs, 7) Et-Tevârîh-ul-Ensab, Kitâb-ül-Kûnâ, 9) El-Edeb-ül-Müfred (Ahlâkla ilgili hadîs-i şerîfleri toplayan eserdir.), 10) Ref’ul-Yedeyn fissalâti, 11) Kitâb-ül-Kırâati Half-el-İmâm, 12) Halk-ul-Ef’âl-il-İbâdi ver-Reddü alel-Cehmiyye, 13) El-Akide yâhut Et-Tevhîd: Kelâm ilmiyle ilgilidir. 14) El-Câmi-ul-Kebîr, 15) Et-Tefsîr-ül-Kebîr, 16) Kitâb-ül-Mebsût, 17) Esmâ-üs-Sahâbe.

Abu'l-Reyhan Muhammed Bin Ahmet El-Biruni El-Harizmi (973 - 1051) 

Harezm’in başkenti Ket şehrinde 4 eylül 973 tarihde doğmuştur.Ailesine dair kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte doğduğu yerin o zamanda büyük bir Türk nüfusuna sahip olması eserlerinde kullandığı Türkçe kelimelere bakılıp ve de ana dilinin Farsça ya da Arapça olmadığını belirtmesi de göz önünde bulundurularak Türk olduğu varsayılmaktadır.

SARAY HAYATI

Harezm hükümdarı sulalesinden matematikçi ve astronom Ebu Nasr Mansur’un koruması altında küçük yaşta harezm sarayına girmiştir. Başkası için kullanmadığı ÜSTADIM sözünü bu hocası için kullanmıştır Ondan Öklit geometrisi ile Batlamyus astronomisini öğrenmiştir.Ebu Nasr dışında Abdus Samet El hakimden de ders alan Bruni’nin uzun süreli bir eğitim hayatının olmadığı daha çok kendi kendini yetiştirdiği bilinmektedir.

Memnunu hükümdarı Ebu Abbas Memnun’nun harzem hükümdarını öldürüp Harzemşah ünvanını alması üzerine Rey kentine sığınmıştır.Daha sonra Ziyari hükümdarı Kabuz Bin Vaşmgir’in sarayına kabul edildi.Burda hazırlayıp sultanına sunduğu El Asurul Bakiye en önemli çalışmaları arasındadır.

Memnun’dan sonra hükümdar olan oğlu Ali Bin Memnun tarafından 1009’da Gürgen’e çağrıldı ve Harezm sarayında ki bilginler arasına katıldı.Biruni’den başka İbn-i Sina,İbn-i Miske du,Ebu Nasr Mansur gibi çağın en önemli bilginleri Harezm sarayında toplanmıştı.

1017 ‘de Gaznelli Mahmut Memnuni hanedanına son vermesi üzerine Gazneye

Götürülen Biruni ömrünün sonuna kadar Gazne sarayında yaşamıştır.Biruni için Harezm devresinin bitip Gazne devresinin başlaması sıkıntılı olmuştur.Daha önceki siyasi durumu sebebiyle Nandana kalesinde bir süre göz hapsinde tutulmuştur.

Gazne’de araştırma ruhuna sahip bilginlern varlığına tahammül gösteremeyen onları sapıklık ve zındıklıkla suçlayan bir zihniyet vardı.Biruni’nin hocası Abdussamet de dinsizlik ve karmatilikle suçlanarak öldürülmüştü.Aynı suçlama Biruni’ye de yöneltildi ama etkili olmadı.Çünkü o 27 yaşındayken karmatiler hakında Vel karmati adlı bireser yazıp tehlikeye dikkat çekmiştir.Bu sayede suçlamalardan kurtulmuştur. Gazneli Mahmut’un hindistan seferine katılan Biruni hindistan kültür ve medeniyetini incelemiş ve sanskirit dilin öğrenmiştir. Tahkiki Mali Hint adlı eseri yazmıştır.Ülkenin din felsefe bilimlerini Coğrafyasını boş inançlarını ,gelenek ve göreneklerini incelendiği bu kitapta Biruni Farklı dinsel inançları da işlemiştir. Bunu yaparken ön yargıdan uzak hiçbir din hakında itiraz ve eleştiride bulunmadan o dine inananların kullandıkları deyimleri olduğu gibi kullanmaya özen göstermiştir. Sanskirit dilinden arapçaya çevirdiği Patancali’ye yazdığı önsöz de bunun bir göstergesdir.‘İnsanların düşünceleri ve inançları türlü türlüdür.Dünyadaki esenlik ve gelişmede bu inanç çeşitliğine dayanır.’

EN ÖNEMLİ ESERLERİ
• Astronomi konusunda en önemli yapıtı olan 1030 da yazıp sultan Mesut’a sunduğu El kanunu’l Mesudi adlı eseri günümüze kadar gelmiştir.Aristo ve Plato’nun görüşlerini tartışma konusu yapmış, yerin kendi ekseni etrafında döndüğü konusunda olumlu fikirler otaya atmıştır.ama bu kanuda kesin sonuçlara ulaşmamıştır.

• Astronomi konusunda en önemli yapıtı olan 1030 da yazıp sultan Mesut’a sunduğu El kanunu’l Mesudi adlı eseri günümüze kadar gelmiştir.Aristo ve Plato’ nun görüşlerini tartışma konusu yapmış, yerin kendi ekseni etrafında döndüğü konusunda olumlu fikirler otaya atmıştır.ama bu kanuda kesin sonuçlara ulaşmamıştır.

Yerçekimi kanununu İngiliz bilimadamı Newton tarafından keşfedilmiştir. Ancak, bu olay için, ilk def a fikir ortaya atıp incelemelerde bulunan Biruni’dir. 

• Astronomi konusunda en önemli yapıtı olan 1030 da yazıp sultan Mesut’a sunduğu El kanunu’l Mesudi adlı eseri günümüze kadar gelmiştir.Aristo ve Plato’nun görüşlerini tartışma konusu yapmış, yerin kendi ekseni etrafında döndüğü konusunda olumlu fikirler otaya atmıştır.ama bu kanuda kesin sonuçlara ulaşmamıştır.

• Biruni; Dünya dönüyorsa ağaçlar, taşlar vb. yerlerinden neden fırlamıyor? diye soranlara; "Bu dünyanın dönmesi olayını çürütmez. Çünkü herşey dünyanın merkezine düşüyor. Bu da gösterir ki, merkezde bir çekicilik vardır ve bu yerçekimi, yeryüzündeki nesnelerin dışarı fırlamasına mani olmaktadır" demektedir. Bu konuyu bilim tarihçisi Carl L. Boyer, A History of Mathematics adlı kitabında belirtmektedir.

• Astronomi konusunda Fergani’den etkilenmiş onun bir çok eserini incelemiştir.

• Biruni de Fergani gibi yerin ekliptik eğimini ölçmüştür ve günümüze çok yakın değerler elde emiştir.

SON DÖNEMİ

• Son dönemlerinde öğrencisi Ebu Hamid Ahmedi yardımcı olarak yanına almış ve bir rum araştırmacıyla çalışmıştır. Son eseri olan Kitabüs Seydane’yi seksen yaşında tamamlamış 1051 de Gazne’de ölmüştür.